Bir
akşamüstü arkadaşımın evine gittim. Zile bastığımda diafondan gelen "Kim
o?" sesine "Alo! İyi akşamlar" demiştim.
Sonradan toparladım ama kâr etmedi.
Arkadaşlarla
yemeğe gittik. Sohbet ederken konu halk müziğinden açıldı. İçlerinden birisi bana
pek de yabancı gelmeyen bir türkücü ismi sallayıp, tanıyıp tanımadığımı sordu.
Ben de sohbetin ilerlemesi adına düşünmeden "Evet" dedim.
İşte o anda "Öyle bir sanatçı yok ki!" deyip
kahkahayı basmıştı.
Çok
fazla övdüğüm kafeye ilk kez kız ardaşımı da getirdim. En romantik sahnelerin
birindeyiz. Gözler buluşmuş, elim omzunda... Fakat kafenin elemanı gelip "Abi
burada bu şekilde oturamazsınız" demez mi. İçtiğim çay sanki
başımdan aşağı döküldü.
Arkadaşlarla
her zaman toplandığımız kafeye gittim. Garson sipariş için geldiğinde "Arkadaşlarımı
bekliyorum" dedim. Garsonun tepkisi gecikmedi: "Hep
aynı mazeret kardeşim!"
Liseye
yeni başladığım yıllar... Babamla alış-verişe çıktık. Güzel bir eşofman altı
beğenip denemek için kabine girdim. Çıktığımda tezgahtar kız "Beğendin
mi?" sorusu yerine "Bunu da yerlerde sürünüp
eskitme iyi mi?" demişti. Ya baba yaa!...
Acelem
olduğu bir sırada yanlışlıkla marketin yanındaki manava girip "Abi
bir Winston Light" dedim. Adam yüzüme uzun uzun bakıp "Washington
portakal var. 1 kilo tartıyım mı?" dedi. Ne zaman sigara içsem
ağzımda anlam veremediğim bir portakal tadı kalır.
Bir
gün arkadaşımla vedalaşırken "Güle güle, yine bekleriz"
demiştim. Dakikalarca güldüğünü hatırlıyorum...